Yazılar

Dünden Bu Güne Kahvenin Tarihi

Kahve genellikle güney amerika bitkisi olarak bilinir, fakat kahvenin üretim beşiği olan yer bizim habeşistan olarak bildiğimiz Etiyopyadan gelmektedir.

Hatta adınıda bu ülkenin güneybatısında bulunan Kaffa şehrinden aldığı rivayet edilmektedir.

Kahve adının nereden geldiği ile ilgili başka bir rivayette arapçada şarap anlamında kullanılan kahva isminden türediğidir.

O zamanın şarapları da sarhoşluk etkisinden çok canlandırıcı ve enerji veren etkisi ile ön plana çıkmaktaydı.

Yarım fermantasyon geçirmiş az alkollü tatlı şaraplar şimdinin sek şarapları gibi iki şişede zom etmiyorlardı insanı. Kahvenin adının nereden geldiği bilinmezliğini korusa da kahvenin ismi ülkeden ülkeye pek az bir değişiklik gösterir. Coffee, kaffee, cafe, koffie, kave, kava, kawa, kophe, caffe, kafei, kohi… bir tek ermeniler marjinal olmuşlar; kahveye soorj diyorlar.

Kahvenin geçmişi tarih öncesi afrikada yatmakta olduğunu artık biliyoruz.

Bugün Etiyopya ve Kenya’nın bulunduğu orta ve batı afrikanın kahve bitkisinin anavatanı olarak kabul ediliyor. Derler ki Etiyopyalılar arabistanı işgal ettikleri zaman bu bitkiyide yanlarında getirmişler ve yemenin dağlık bölgesine dikmişler.

Açıkçası efsanevi kush’ların (Bu tarih öncesi ülke Barbar Conan’a ilham olmuş ve Conan dünyasına da aynı isimle; kush ülkesi olarak girmiştir, korsanlar kraliçesi Belit’le ne dolaşmıştı Arslan Amra (Conan’ın kush’taki korsan ismi)) güçlü imparotorluklarından beri arabistan hep Etiyopyalılar tarafından işgal edile dursun, arapların bu bitkiyi keşfettiğine dair güçlü bir kanıt yok.

İlk kayıtlar 1000 li yıllarda başlıyor ve o da arap tüccarların habeşistanda gördüklerini yazıya aktarmasi ile sınırlı gibi. O dönemde habeşliler kahveyi içmezler yerlermiş.

Şöyle ki; her daim yeşil kalan kahve bitkisinin meyvesini olgunlaşmadan toplayıp kavururlar ve sonrasında öğütürlermiş.

Öğütülmüş kahveye tuz ve yağ ekleyerek peksimet haline getirirek ekmek niyetine tüketirlermiş.

Genelde uzun yolculuklarda ve seferlerde kullanılırmış.

Bu kayıtlardan sonra daha bir beşyüzyıl kahve ekmek niyetine yenmiş.

Yani yukarıdaki kahve çekirdekleri ve değirmen eşliğindeki Türk Kahvesi resmine aldanmayın.

Kahvenin içilebilirliğinin keşfi ile pek çok rivayet var, fakat tarihçiler kahvenin dünyaya yayıldığı nokta olan yemene habeşistan dan geldiği konusunda birleşiyorlar.

1450 yılında Habeşistan’dan rivayete göre bir osmanlı kumandanı olan Özdemir Paşa tarafından yemene getirilen ve üretilen kahve bir anda populer oldu.

Kimbilir belki kahvenin içilmesini de Habeşliler keşfetmiştir. Kökeni belirli evrimi belirsiz olan bu bitki müslümanlar tarafından pek bir sevildi.

İslamın gittiği her yerde kahveyi de beraberinde götürdüler.

Kahve ticareti de uzun yıllar arapların elinde kalmış, araplar kahveye ticari anlamda çinlilerin ipeğe baktıkları gibi bakmışlar.

Güneşte iyice kurutulmadıkça ya da suyun içinde iyice kaynatılmadıkça kahve çekirdeğinin ülke dışına çıkmasına izin vermemişler.

Kahve ve Osmanlı Kahve içeceği beraberinde kendi kültürünü de getirmiş ve ilk kahvehaneler 1511 de mekkede bir camiiğinin yanında kurulmuş.

Osmanlıların kahve ve kültürü ile tanışması da hızlı olmuş. Kahve daha 1519 yıllarında müslüman tüccarlar tarafından istanbula getirilmiş. Ancak bu dönemde oldukça dar bir çevre kahveyi tadabilmiş.

Yine bir fantazyaya göre anadoluya ilk büyük kahve partisi 1543 yılında bir gemi yükü olarak gelmiş ve bunuda ilk olarak marmara denizinin balıkları tatmış.

Dönemin Şeyhülislamı Ebussuud Efendi kahvenin Kuran’da yeri olmadığı ve kömürleşmiş bir nesnenin gıda özelliği ortadan kalkmış olduğundan suyunu içmenin günah olduğu fetvasını vermiş.

Yine de kesin olan Kanuni döneminde İstanbul halkının kahveyle tanıştıkları.

Kahve ve Avrupa Avrupalıların kahve ile tanışması her ne kadar Venedikliler tarafından kendi ülkelerine götürmeleri ile olmuşsa da, esas tanışıklık, 1683 te osmanlı ordusun Viyana kuşatması sonrası uğradığı bozgunun ardından yaygınlaşmış.

Osmanlı ordusunun ardında bıraktıkları arasında silah yiyecek vs dışında 500 çuval kahve de bulunuyormuş.

Ancak viyana halkı kahvenin ne olduğunu bilmiyordu.Hatta içlerinden bir yüzbaşı deve yemi olduğunu iddia etmiş ve kahvelerin tuna nehrine dökülmesine karar verilmesine vesile olmuş. Fakat viyanalı kurnaz bir tuccar (Kolschitzky) savaş sırasında yaptığı hizmetlerin karşılığı olarak bu çuvalların içindekileri istemiş.

Kavrulmamış kuru kahvenin yıllarca dayandığı düşünülürse iyi bir ticaret yapmış olduğu tahmin edilebilir. Kolschitzky 1683’te viyanada Karntern caddesinde mavi şişe adlı kahvehanesini açtığında kendisi ne Avrupa’da ilk olmuştu (ve belki) ne de Viyana’da (1645’te Venedik’te, 1650’de Oxford’da, 1652’de Londra’da, 1672’de Paris’te Avrupanın ilk kahvehaneler açılmış ve Viyana’da ilk kahvehanenin Johannes Diadato adlı birinin açtığı rivayet edilmekte)… fakat biraz süt ve biraz şeker katarak icad ettiği Wiener Melange adlı kahve çok tutar.

Böylelikle avrupanın ilk kahve mudaimleri ortaya çıkar. Kahvenin avrupalılar tarafından sömürgelerinde yetiştirilmeye rağmen, arap tekelinin kırılması; Yemen’deki kahve bitkilerinin bir hastalık sonucu oldukça zarar görmesi ve uzun bir süre bu bölgede üretim yapılamaması sonucu olmuştur. Böylelikle günümüzde brezilya ile birlikte güney amerika dünya pazarına hakim olmuştur.